Google Analtytics

26 Eylül 2009 Cumartesi

Yeni Yazılar..

Sırasıyla Stockholm, Helsinki ve Tallinn çok yakında :)

15 Eylül 2009 Salı

I ♥ CPH (1)


Berlin'e gitmeye karar verdiğimizde 9 günlük tatilimizin tamamını Berlin'de geçirmeyi pek istememiştik. Nitekim o zamanlar Berlin'in ne kadar dolu ve güzel bir şehir olduğunu bilmiyorduk. O yüzden "Hadi şu Easyjet çılgınlığına biz de katılalım, inanılmaz fiyatlara biryerlere gidelim" akımına kaptırdık kendimizi. En yakın neresi var , 2-3 günümüzü nereye ayırabiliriz derken, Kopenhag ilişti gözümüze. Çok çılgın fiyatlar olmasa da adambaşı 70 euro'ya Berlin-Kopenhag gidiş dönüş biletlerimiz alınmıştı.
Berlin'deki tatilimizin 3. gününün akşamı Easyjet yolcuları olarak saat 21.30 gibi Kopenhag Havalimanına varıyoruz. Bu havalimanı tam anlamıyla bir tasarım harikası. Zaten 2004'te Avrupa'nın en iyi havalimanı da seçilmiş ödüllü bir yer. Bütün turist guide'larında görülmesi gereken yerlerden biri olarak adlandırılıyor. Havaalanından oldukça etkilenmiş halde şehir merkezine ortalama 13 euro tutacak olan 8 km lik yolculuğumuz için taksiye biniyoruz. Otelimiz meşhur "Tivoli Gardens" 'ın hemen yakınında..

Hava oldukça serin ve rüzgarlı.. Haziran ayında olmamıza rağmen hava 7 derece. Berlin'de kısa kollularla destan yazmış olan bizler bu kez kat kay giyinmekten hareket kısıtlaması içindeyiz :)

Henüz güneş batmamış olduğundan saati pek kestirmek mümkün değil. Nyhavn 'a kadar yürüdüğümüzde teknelerin arasında içki içen insanlar var ve sahilde kurulmuş sahnede şarkı söyleyen grup sahneden indiğinde saatin farkında olmadığımızdan "ne çabuk indiler" gibi tepkiler veriyoruz. Oysa saatler çoktan 22.45.
Yemek yemek için geç kaldığımızı farkedip, turistik hareketlere alerjimiz olmasına rağmen ,bütün turistlerin yemek yediği limandaki rengarenk binalardaki restaurantlardan birine dalıyoruz. Buranın adı Cap Horn. Mum ışığında dışarıdaki kalabalığı seyrederken , ıstakoz ve bonfile den oluşan yemeklerimizi afiyetle yiyoruz. Tabi Danimarka Kronuna alışmamış olmanın verdiği rahatlıkla saf turistler gibi paralarımızı ödediğimizde ne kadar pahalıya patladığını henüz anlayamamış oluyoruz. Neyse ki yemekler harika..

Yemeğimizi bitirdiğimizde saatler zaten gece 12 'yi buluyor. Bir iki saat daha yine Nyhavn'daki bir pub'da canlı müzik dinleyerek vakit öldürüyoruz. Gece odaya döndüğümüzde turistik gezi hakkımızı çoktan doldurduğumuzu düşünüyoruz.:)

Ertesi sabah uyandığımızda daha güzel bir hava bekliyoruz ama olmuyor. Çok daha kuru bir soğuk var ama en azından güneşli bir hava.
Sabah uyanır uyanmaz otele ve bizim keşfetmeyi merak ettiğimiz şehir merkezine daha ters bir yöndeki Meyer's Deli'ye gidiyoruz. Gittiğimize de değiyor. Hem şehrin diğer tarafına doğru yürürken bir yandan bulduğumuz küçük butiklere giriyoruz. Meyer's Deli makul bir dolulukta. İçeri girer girmez yoğun kahve kokusu yüzünüze vuruyor. Keyifli bir kahvaltıdan sonra sokaklara dökülüyoruz.






Kopenhag zaten küçük bir şehir olduğundan alışveriş ve yemek yerlerini bulmak o kadar yetenek istemiyor. Kongens Nytorv 'dan Rådhuspladsen'e kadar uzanan Strøget bu İskandinavya şehrinin en büyük alışveriş caddesi. Onu çevreleye bütün sokaklarda en az Strøget kadar cazip alışveriş olanakları sunuyor. Bir Avrupa klasiği olan H&M'de bu caddede yerini almış. Aynı zamanda çok ülkede bulunmayan Urban Outfitters , Tiger of Sweden gibi mağazalar da bu caddede. Illum gibi alışveriş merkezlerinin yanısıra ara sokaklardaki isimsiz küçük butikler de ilgi çekici. Danimarka küçücük bir ülke olmasına rağmen moda ve giyim zevki konusunda büyük Avrupa şehirlerini pek de aratmıyor. Kızların hepsi dedikoduları doğrular şekilde "çok güzel" ve giyim tarzları en son modayı yansıtıyor. Zaten modaya bu kadar ilgili olan bu ülkenin kendinden ünlü tasarımcıları da bolca var.
Bir de insan çok fena halde bisiklete binmeye özeniyor.Amsterdam 'daki bisiklet karmaşasının aksine ,burdaki insanların dingin biçimde, işe güce giderken çocuklarını sepetlere doldurdukları o değişik bisiklet modelleri , her Allahın günü işe, eve , arkadaşa giderken çekilen o İstanbul trafiğini düşününce insanı ağlatır gibi oluyor :)



Kopenhag'da daha sonra hayatımdan asla çıkmasını istemeyeceğim bir markayı "Just Female" ve yan markası "Second Female"'i de keşfediyorum. Ne kadar küçücük parçalara kocaman paralar isteseler de çok zevkli ve değişik ürünleri olduğu bir gerçek.



Amagertorv meydanına geldiğimizde nerdeyse bütün kalabalığın burada toplanmış olduğu görülüyor. Buradaki büyük kafeler "Café Norden" ve "Café Europa" da neredeyse hiç oturacak yer yok. O yüzden alışveriş molamızı Illum 'un altındaki cafe de somon yiyerek veriyoruz.
Genelde bütün İskandinav ülkelerinde olduğu gibi Kopenhag'da da cam ,seramik ya da porselen sanatlarından birine mutlaka bulaşılmış. Alışveriş caddelerinin ortasındaki "Royal Copenhagen" porselen mağazasıyla "Georg Jensen" birilerine pahalı ev hediyesi almak isteyenler için birebir :)
Yine Stroget ile kesişen Købmagergade'de yine alışveriş tutkunlarının gitmek isteyeceği bir sokak.
Akşam yemeği için ise öğlen yer bulamadığımız meşhur Cafe Europa'yı tercih ediyoruz. Rahat rahat geleni geçeni izleyelim diye dışarı oturuyoruz ancak hava öyle bir soğuyor ki sandalyelerin üstündeki kalın battaniyeler bizim için değer kazanıyor ,bir anda neden orda olduklarını anlayıveriyoruz :)
Café Europa ne kadar genç Kopenhag halkına hitap eder görünse de fiyatlarıyla bize pek de hitap edemiyor. Normal standartlarda et içeren bir yemeğe 60 euro veriyoruz. Oturduğumuz yerin merkezi oluşu sanırım bu parayı gerektiriyor.:)
Akşam 22.00 den sonra daha hava kararmadan vardığımız şu ünlü Tivoli Bahçeleri macerası bir sonraki yazıda :)