Google Analtytics

18 Ağustos 2009 Salı

I Amsterdam.. (1)

I AMSTERDAM...


Ilk olarak Amsterdam 'dan başlamak istedim.. Sanki alfabetik gidecekmişim gibi bir izlenim olsun diye :)
Amsterdam 'a gitme fikri sanırım genelde "Genciz güzeliz Amsterdam'da jointlerle takılmadan , redlight street'i görmeden ölmeyelim " düşüncesiyle başlar.
Bizim ki biraz farklı oldu. Aylar öncesinde, Sting'in efsanevi grubu Police'in 2007 Dünya Turnesi'nin Amsterdam ayağı için bilet almamızla başladı herşey..
14 Eylül öğlene doğru Amsterdam'a varıyoruz. En güzel sürpriz de birkaç gün önce Pınar ve Bürge diye çok yakın iki arkadaşımızın da Rüya adında başka bir arkadaşımızı ziyarete gideceğini öğrenmemiz oluyor. Böylece 4 gün içinde birçok kere bir araya gelme şansımız olacak.

Otelimizin yeri Vondelpark 'ın hemen bitişiğinde. Gider gitmez eşofmanlarımızı üstümüze geçirip kendimizi sokaklara atıyoruz.
Otelimizin yeri hakkında ilk görüşlerimiz doğru çıkıyor. Çünkü Vondel park ve çevre muhit
Amsterdam'ın daha üst tabakasına hitap eden bir yerleşim yeri.
Vondelpark hakkında sayısız dedikodu vardır: örneğin herşeyin (!) serbest olması gibi. Merakımızı cezbediyor ve ilk olarak parkın içinden asıl meydana doğru yürüyoruz. Park bisiklete binenler ve yürüyüş yapanlarla dolu. Bizde yarım saatlik bir fotoğraf ve yürüyüş
seansından sonra Leidseplein'dayız.



İLK KEŞİFLER..
Amsterdam kocaman yana yatmış bir U harfi gibi . Bir sokağın bir ucu kanaldan başlıyorsa öbür ucu da kanalda bitiyor :)
Leidseplein 'den başlayan "nine little streets" lakaplı o ünlü alışveriş bölgesine gelince yoğun bir kalabalık bizi karşılıyor. Leidsestraat'ı takip ettiğimiz sürece heryer alabildiğine insan dolu. Kendi sokağımızla karşılaştırırsak buranın kalabalığı şaşırtıcı.
Koningsplein'e kadar sağa sola şaşkın bakışlar atarak ilerliyoruz. Mağazalar oldukça ilgi çekici. Adidas ,Nike, H&M gibi ünlü mağazaların dışında yerel ayakkabıcı çoğunluğu var. O dönemin oldukça modası olan yuvarlak burunlu bootie ler revaçta.
Meşhur patates kızartmalarını yemek için saldırmadan önce Bürgeler 'le randevulaşıyoruz. O esnada bir restaurant gözümüze çarpıyor.Adından da anlaşılacağı üzere; Leidsestraat ile Herengracht'ın kesişimindeki "Herengracht".

Gittiğimiz yerlerde turistik yerlerden çok lokal yerlerde yemek yemeyi , içki ya da kahve içmeyi seviyoruz o yüzden burası bizim için biçilmiş kaftan. Girişte Hollandalılar sohbet edip içkilerini yudumluyorlar ancak bütün erkeklerin üstünde ceket var ya da bayanlar elbiseyle. Dolayısıyla eşofmanlarımızdan utanarak rezervasyon gerekip gerekmediğini soruyoruz. Hiç problemsiz içerdeyiz. Arkadaşlarımız gelene kadar beğendiğimiz ilk şeyi yani başlangıç tabağını sipariş ediyoruz. Başlangıç tabağında 5 çeşit aperitif var. En gözümüze çarpanlar cevizli kepekli bir ekmeğin üzerine somon füme ile yine değişik bir cins ekmeğin üzerine konan steak tartare.
Yemekleri o kadar beğeniyoruz ki dakikaların ne çabuk geçtiğini farkedemiyoruz. Bu arada Bürge'yle Pınar zorlukla bizi buluyorlar hatta Bürge bize "buraya kaçıncı gelişiniz?" diye takılıyor.
Ana yemek olarak 19.50 euro'ya yine değişik çeşitlerdeki steak tartare lardan deniyoruz. Yanında açtırdığımız kırmızı şarapla yemekler harika gidiyor.Ortalama 35 euro verdiğimiz yemekten sonra, tadı damağımızda kalan steak tartare'larımızı patateslerimizi ve şaraplarımızı ve eğlencemizi o günde bırakıp ertesi güne uyanmak üzere odalarımıza çekiliyoruz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder